• BIST 9615.17
  • Altın 2943.348
  • Dolar 34.71
  • Euro 36.563
  • Ankara 4 °C
  • İstanbul 12 °C
  • İzmir 15 °C
  • Giresun 12 °C
  • ŞEBİNKARAHİSARLILAR YARDIMLAŞMA DERNEĞİN’DEN TERÖR OLAYLARINA KARŞI ÇOK SERT AÇIKLAMA
  • ORDU-GİRESUN HAVALİMANI TURİZMİ CANLANDIRDI
  • ALİ KARANCI YAZDI ‘’YAPBOZ DEĞİL, PLANLI PROJELİ’’
  • RAMAZAN’DA GÖNÜLLERE UZANACAK SICACIK EL ŞEBİNKARAHİSARLILAR YARDIMLAŞMA DERNEĞİ’NDEN
  • AK PARTİ GİRESUN’DA SEÇİM SONUÇLARINA İTİRAZ ETTİ

ESKİ GÜNLER

Erol KAYIKÇI

ESKİ GÜNLER

( Mahsun bir gün de siyah beyaz bir fotoğrafın anımsattıkları )

Yetişkin olduk, kırıldık, döküldük, incindik. Yaşamın bize hediyeler sunmadığını, bedava peynirin sadece fare kapanında olduğunu fark ettik. Küçükken kurduğumuz düşlerin hepsi gerçek olacak zannederdik; bir baktık ki, yırtık ceplerimizden düşmüş hayallerimiz.

Yaşlar ilerledi, çocukluk, gençlik yılları buğulu bir perdenin arkasında kaldı. Öyle bir kaldı ki, ne kalış; çayımız bardakta, sevinçler kursağımızda, sevdiklerimiz uzaklarda, gülüşlerimiz fotoğraflarda, mutluluk çocuklukta kaldı… İnsanı mutlu eden şeyler bağımlılık yaparmış, belki de bundandır çocukluğumuza gitmek isteyişimiz, unutamayışımız…

Nerede uyursak uyuyalım, yatağımızda uyanacağımızı bilmenin rahatlığını sadece çocukluğumuzda yaşadık belki de. Çocukluğumuzun en güzel yanıydı.  Büyüyünce anladık radyonun içinde insan olmadığını ve leyleklerin getirmediğini bizi… Çocukken gidenlerin döneceğini bilirdik, beklerdik. Her ayrılık kavuşmakla biter sanırdık. 

Sınıf arkadaşlarımızın veya kendimizin öleceğini düşünemezdik hiç. Böyle bir ihtimalin varlığı da öğretilmezdi. Büyürken çarpa çarpa öğrendiğimiz gerçeklerdendi sevdiklerimizin bir gün bizi terk edeceği, ya da bizim onları… 

Komşu bahçelerden çaldığımız eriklerin ve diğer meyvelerin tadını, yıllar sonra hiçbir markette bulamayacağımızı bilemezdik elbet. Hoşumuza giderdi macera, çalardık, yerdik, helal edilirdi…

Kavga etmek kolaydı çocukken, ama barışabilmek çok daha kolaydı. Kırılan kalpleri onarmak ta öyleydi, bir özür yeterdi. Özür dilemenin yeterli olmayacağı kadar kökünden kırılmazdık... 
Annemizin dövmeyeceğim demesine inanıp bile bile dayak yiyen, kara kedi görünce kendi saçını çeken, hatta kolumuzu ısırıp saat yapan çocuklardık biz. Küçücük şeylerden mutlu olur, çocuk saflığıyla ağız dolusu sımsıcak kahkahalar atardık… Ancak büyüyünce anladık asıl öpünce hiç geçmediğini yaraların…

Büyüyünce kaybettik tüm masumiyetimizi. Büyüyünce gördük bütün arka bahçelerini dünyanın. Çocukluk evremizde hiçbir şeyde her şeyi bulurken, yetişkinliğimizde her şeyde hiçbir şey bulamaz olduk… Çocukluğumu özlüyorum. Hani şu yara bere dizlerimi.  Evde suç işlediğimde saklandığım kapı ardını. Oysa çoktan sobeledi hayat…

Peki! Hiç kendimize sorduk mu?

Neden hep çocukluğumuza gitmek isteriz, neden hep eski günler, eski mutluluklar, eski coşkular daha kocaman, daha değerliymiş gibi gelir ve hep o dönemlere geri gitmek isteriz? Yeni keşiflerin, buluşların, farkındalıkların en masum, en heyecanlı ve en sevgi dolu şekilde yaşandığı dönem çocukluk evresi olduğundan mı?

Kaç yaşında olduğumuzun ne önemi var? Yaşanmayı bekleyen, çocuksu mutluluklar var hala. Onları bulduğumuz an ıskalamamak gerek. Zira neye sahip olduğumuz değil, neyin keyfine varabildiğimizdir mutluluk…

SAYGILARIMIZLA

  EROL KAYIKÇI

Bu yazı toplam 2688 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2006-2015 Şebin Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.